IoT Yani Nesnelerin Interneti Nedir ?

Bugünlerde sıkça duyduğumuz bir kavram olan IoT yani nesnelerin interneti olgusu üzerine Aykut Taşdelen ile yapılmış bir röportaj.

Nesnelerin interneti kavramını nasıl tanımlıyorsunuz?

Kitabi bir tanımlama ile söze başlamak gerekirse; internete bağlanabilen ve bu yolla başka cihazlarla konuşabilen hatta onlara hükmedebilen veya kendisine hükmedilebilen her şeye bir nesne diyebiliriz. Sözgelimi şu an sesimi kaydettiğiniz kayıt cihazı bu anlamda bir internet nesnesi olabilir. Ben bunlara “akıllı nesneler” demeyi tercih ediyorum. Aslında uzun yıllardır bize “akıllı fırın, akıllı buzdolabı, akıllı tv” diyerek satılan ürünler var ama bunların ne kadar akıllı oldukları tartışılır zira bana göre bir şeyin akıllı olması demek; o şeyin global ağa bağlı olabilmesi ve başka cihazlarla iletişim kurabilmesi anlamına geliyor. İşte, bu akıllı nesnelerin oluşturduğu bütünlüğe nesnelerin interneti (Internet of Things, IoT) diyoruz.
Aslında IoT bütünüyle yeni bir kavram sayılmaz. Bu kavramı ilk duyduğumda verdiğim tepki Yılmaz Erdoğan’ın (Radyocu deli Emin’in) Vizontele’deki meşhur repliği; “Şerefsizim benim aklıma gelmişti” olmuştu J Hatta 2003’ten beridir verdiğim pek çok seminerde (henüz IoT diye bir şeyin bilinmediği ya da adının konulmadığı kadim zamanlarda) ben bugünlerde herkesin sıkça verdiği bir örneği anlatıyordum. Meşhur buzdolabı örneği… İçerisinde bir stok takip uygulaması çalıştırabilen akıllı bir buzdolabından bahsediyorum. İçerideki meyve ya da yumurta adedini OCR ile sürekli takip edebilen ve belli bir limitin altına indiği zaman -tabii bunu bir istatistik uygulayarak yapacak- “Bu evde, haftada ortalama 10 yumurta tüketiliyor ama şu anda 2 tane kaldı” şeklinde- bunu fark edip, evde değilseniz bile interneti kullanarak size cep telefonunuz üzerinden ulaşacak ve alacağı onayın ardından marketin B2C sitesi üzerinden sipariş verebilecek bir buzdolabı ya da aslında bir IoT nesnesi. Bu örneği 2000’lerin ilk yarısında fütüristik bir hayal olarak anlatıyordum ama şu an gerçek.
Beni yakından tanıyanlar otomobillere olan merakımı iyi bilir J O nedenle bir örnek de otomotiv dünyasından vereyim. Sahibi olduğum arabada konvansiyonel bir kontak anahtarı bulunmuyor. Anahtar dediğimiz şey bir elektronik devreden ibaret ve bu anahtar cebimdeyken bile arabaya girdiğimde arabam beni adeta tanıyor ve onu sadece start-stop düğmesine basarak çalıştırabiliyorum. Güzel bir teknoloji ancak yeterince akıllı değil. Benim (belki de bu yazıyı okuyacak otomobil üreticilerine ilham verebilecek) hayali çözümüm ise şöyle; günümüz teknolojisi ile start-stop düğmesine bir parmak izi okuyucusu koymak çok zor ya da çok maliyetli olmasa gerek. Telefonlarda yaptığımız gibi arabayı kullanacak olan kişi veya kişilerin parmak izlerini önceden tanımlamak ve tanımlı bir parmak iziyle start-stop düğmesine basıldığında arabayı çalıştırmak hem çok daha kolay hem de çok daha güvenli olacaktır. Öte yandan bu sayede tanımlı kullanıcıya arabanın özelleşmiş bazı hizmetleri sunması da (sürüş modu, gösterge teması, koltuk ayarı, ayna ayarı vs) mümkün olacaktır. Bu tür veriler lokal bir veri tabanında değil de bulutta tutulacak olursa bu tür ayarlamaları sadece bir arabada değil aynı marka/model farklı arabalara da taşımak mümkün olacaktır. İşte size güzel bir IoT örneği daha.

IoT’nin hangi alanları daha çok etkileyeceğini düşünüyorsunuz ?

Ev elektroniği ve otomotivin yanı sıra sağlık sektörünün de IoT’den etkileneceğini öngörmek sanırım dehalık gerektirmiyor. Sağlık demişken 2016 yılının ilk günlerinde bir sağlık sorunu yaşadım. Kalp ve şekerden şüphelenildi. Doktorlar gün içerisinde periyodik olarak tansiyonumu ölçecek bir cihazla birkaç gün yaşamamı tavsiye ettiler. Daha sonra cihazda biriken verilerden teşhis koymaya çalışacaklardı. Keza benzer şekilde bir tam günümü hastanede geçirterek aralıklı şeker tahlilleri yapacaklardı. Ama iş yaşamımdaki yoğunluk nedeniyle hepsini ihmal ettim. Aslında bu noktada IoT benim sorunuma çare olabilir. Bahsi geçen cihazlar birer IoT nesnesi olursa topladıkları medikal verileri doktorumla anlık olarak paylaşabilir. Böylece minimum iş gücü kaybı ile efektif sağlık çözümleri geliştirilebilir.

IoT, bireylerin sağlığını ilgilendirdiği kadar kitlelerin de sağlığını hatta canını yakından ilgilendiren bir konu. Malumunuz, uzun yıllardır İstanbul’da aslında Marmara denizinde olması kesin bir depremi bekliyoruz. Kuzey Anadolu fayının İstanbul içerisinden geçmiyor ancak deniz içerisinden şehre en az 10 km mesafeden geçiyor olması bizim için aslında büyük bir şans. Bir deprem olduğu anda mekanik deprem dalgalarının kaya ortamında bulunduğunuz yere ulaşması maalesef çok hızlı şekilde gerçekleşir. Bu nedenle kurulacak bir erken uyarı sisteminin bizi önceden uyarması ve binaları terk etmemiz ne yazık ki çok mümkün değildir. Ancak hiç olmazsa metroların, asansörlerin durdurulması, doğalgaz ve enerji dağıtım sistemlerinin kapatılması mümkündür. Bu şekilde kayıplar ve hasarlar bir nebze de olsa azaltılabilir. Tabii bunun için bu sistemlerin tümünün akıllı olmaları ve birbirleriyle haberleşmeleri gerekir. Bu da ancak IoT ve ilgili teknolojilerle sağlanabilir.
Türkiye’de IoT çözümleri geliştiren şirketler var mı?

Bildiğim kadarıyla ve maalesef yok. Bugün işe gelmeden önce, tesadüfen okuduğum bir makalede 2015-19 arasında, IoT ile ilgili teknolojilerde yaklaşık olarak yüzde 40’lık bir artış görülecek şeklinde bir öngörü vardı. Bu da IoT’nin gerek global ölçekte, gerekse de ülkemizde çok ciddi bir iş alanı oluşturacağı gerçekliğine işaret ediyor. Bu noktada bizim yapmamız gereken bu değişime de hazırlıksız yakalanmamak. Bu da değişen paradigmaya uygun şekilde eğitilmiş insan kaynağı üretmeyi gerektiriyor. Son birkaç yıldır teknolojiye meraklı gençlerin Arduino gibi geliştirme kartlarının popüler olması nedeniyle bu konulara ilgi gösterdiğini görmek sevindirici. Öte yandan bu kadarı oldukça yetersiz. Maalesef her şey de olduğu gibi bu konulara da kolaycı ve ezberci yaklaşan bir toplumuz. Şunu kastediyorum insanlar çeşitli setler alıyor, internetten izledikleri birkaç video ile belli bir kaç uygulamayı yapıp aldıklarını bir kenara atıyor. Böyle ciddi bir noktaya varmak, bir şeyler üretebilmek imkansız. IoT, elektronik, aşağı seviyeli yazılım geliştirme hatta mekanik bilgisi gerektiren multidisipliner bir alan. Bu konularda ciddi ve akademik bir eğitim alınmadan yapılabilecek şeyler basit ve hobi amaçlı olmaktan öteye geçmeyecektir. Dolayısıyla benim bu konulara meraklı genç arkadaşlara tavsiyem; işe elektronik mühendisliği, mekatronik mühendisliği gibi bölümlerde eğitim alarak başlamalarıdır. Şüphesiz bu bölümlerden mezun olan herkes ideal seviye gelmekte midir ? Yanıt; hayır. Beraberinde sonsuz bir merak kültürüyle okumadan, araştırma yapmadan bir şeyler üretebilmek de mümkün değil.

Son olarak ben IoT özelinde elektronik veya mekatronik gibi bölümlerde okuyanları bilgisayar veya yazılım mühendisliği okuyanlara göre daha şanslı görüyorum. Çünkü benim bir eğitimci olarak gözlemim; yazılım bilgisi olmayan bir elektronikçiye yazılım öğretmenin zor olmadığı ama aksine elektronik bilmeyen bir yazılımcıya elektronik öğretmenin pek mümkün olmadığı yönünde.

IoT teknolojisinin beraberinde güvenlik risklerini de beraberinde getireceği konusunda ne düşünüyorsunuz?

Sonuçta, her şey elektronik olduğunda, yani yaşam 1’ler ve 0’lar üzerine fazlaca kurgulandığında, birilerinin de buna dışarıdan müdahale etmesini ya da bazı sistemsel hataların olması ihtimalini daha çok arttırıyor. Biliyorsunuz bugünlerde “GoogleCar” gibi örnekler çok gündemde. Yani sürücüsüz olarak kullanılabilen (aslında kendi kendisini barındırdığı sensörlerin ve akıllı başka sistemlerin sayesinde kullanabilen) arabalar. Diyelim ki önemli bir iş adamı ya da devlet adamısınız ve makam arabanız da böyle bir araba. Suikast veya kaçırma olaylarına çok daha açık hale gelebilirsiniz … Teknolojiye ne kadar yaklaşırsanız, evet, güvenlik risklerini de o kadar çok alıyorsunuzdur. Bu bir gerçeklik. Öte yandan bu riskler “faydacı bir yaklaşımla” güvenlik uzmanlarına da istihdam yaratıyor.

Cihazların akıllanarak sürekli birbirleriyle iletişime geçmesi insanlığı nasıl etkileyebilir?
Teknoloji sosyal hayatımızı zaten fazlasıyla olumsuz etkiledi. Artık ve maalesef birbirimizle “insani normlarda” pek fazla iletişim kurmuyoruz. Dikkat ediyorum da, insanların çoğu yolda önüne bakarak yürümek yerine telefonlarına bakarak yürüyor. Almanya’da bu yüzden insanların trafik ışıklarını görmediklerini ve sıkça kazalar yaşandığı fark edilmiş. Çözüm olarak da trafik ışıklarını yere yatay şekilde yerleştirmeye başlamışlar. Bundan 4-5 sene önce şöyle diyorduk; artık herkesin sanal dünyada gerçek kimliğinden ayrı bir kimliği ve yaşadığı ayrı bir hayatı olacak. O zamanlar bu bana biraz da Matrix filmi senaryosu gibi geliyordu. Bugün baktığımda durum gerçekten öyle, sanalda başka hayatlar yaşıyoruz.

Aykut TAŞDELEN

aykuttasdelen@teknolojidergisi.net

2002 yılından beridir yazılım sektöründe eğitmenlik/danışmanlık yapmaktadır. Kurucusu olduğu "Quantum Akademi" isimli firmada kurumlara yönelik yapay zeka, yazılım geliştirme, veri bilimi vb alanlarında eğitimler vermektedir. 7 yıl özel bir üniversitede Android Programlama, Yazılım Mimarisi, iOS Programlama gibi lisans dersleri vermiştir. Şimdiye dek 12 kitabı yayınlanmış olan yazar geçmişte 7 yıl Microsoft’tan MVP ödülü ve unvanı ile taltif edilmiştir. Bilişim basını mensubu olan Taşdelen geçmişte PCWorld dergisinde yazarlık yapmıştır.